Seksi dansıyla kızları kendine hayran bırakan, en az 3 kuşağı etkisi altına alan, asi çocuklar çağını başlatan Rock’n Roll’un Kralı; Elvis Presley!
Doğumunda vardı dünyaya itirazı, güçlüydü; ikiz kardeşi Jessie Garon doğumdan sonra ancak 6 saat dayanabilmişti ırkçı kasaba Tupelo’ya. Ailesi 8 Ocak 1935’te doğan oğullarına Elvis Aaron adını vermişti. Annesi o zaman anlamıştı zorlukları yeneceğini, çünkü annesine göre kardeşinin de gücünü almıştı Elvis. Bu yendiği ilk zorluktu, ama tek olmayacaktı. 15 aylıkken kasırga evlerini alt üst etti, ölüme bir kez daha meydan okudu. Fakir bir ailenin tek oğluydu Elvis Aaron. Babası tarlalarda ücretle çalışır ve zaman zaman kamyon şoförlüğü yapardı. Annesi ise dikiş makinesi operatörüydü. O kadar azdı ki paraları, 8 dolarlık borç için hapse girmişti babası. Müziğe ilk adımını da maddi sıkıntılardan dolayı atmıştı. 13 doları olan ailesi Elvis’in istediği bisikleti alamadığı için gitar almıştı oğullarına. Şarkı söylemeyi sevdiği belliydi, gitarını sırtından ayırmazdı. Müzikten ilk parasını 10 yaşındayken kazandı. Alabama radyo istasyonunun düzenlediği genç yetenekler yarışmasında “Old Shep” şarkısını söyledi. Rakiplerine göre o kadar küçüktü ki; şarkısını iskemle üstünde söylemek zorunda kaldı, ama bu bile kazanmasına engel olamadı. Yarışmada ikinci oldu ve 5 dolar kazandı. Bu onun ilk profesyonel işiydi.
Annesine düşkündü Elvis. Hatta okulda bu yönüyle alay edilir, anne kuzusu denir, meyveler fırlatılırdı suratına. Bundan hiç utanmadı. Annesini hep, daha da çok sevdi.
ROCK’N ROLL EFSANESİ BAŞLIYOR
Maddi sıkıntılar peşini hiç bırakmadı, babası hapse girdikten sonra evlerini kaybeden aile, daha iyi bir iş bulabilmek için 1948’de Memphis’e taşındılar. Artık Elvis genç bir delikanlıydı. Ailesine yardımcı olabilmek için Crown Elektrik Firması’nda kamyon şoförlüğü yapmaya başladı. Karşısına çıkan her zorluk ona bir şey kattı ve kral olma yolunda kapıları açtı. Kızları delirten meşhur favorilerinin hikayesi de o güne dayanıyordu. Çalıştığı şirketteki diğer kamyonculara özenmiş, tarzı haline getirmişti.
Taşındığı Memphis ise siyahların müziği “Blues”in başkentiydi. Blues o kadar etkili bir müzik türüydü ki; Beale caddesine giren bir beyaz, bir süre sonra beyaz kalmak istemezdi. Elvis ise bu cadde de sık görülen beyazlardandı. Siyahların kulüplerine girer, şarkılar söyler, etrafına kalabalık toplardı. Bunu yapabilen tek beyazdı. Şarkı söylemek onun için yaşam biçimiydi, duygularını sesiyle geçirirdi insanlarla. Bu dönemde Memphis’in tek plak şirketi Recording Service (Sun Records)’e deneme kaydını bırakmıştı bile. Plak şirketinin yöneticileri beyaz olmasına rağmen sadece siyahlara kayıt yapıyordu. Yöneticilerden Sam Philips, bu ayrımı kırmak için beyaz bir sanatçı aramaya başladı. Şans bir kez daha yanındaydı Elvis’in. Philips daha önce kayıt alıp adını yazmayı unuttuğu birine ulaşamayınca şarkıyı yeniden söyletmek için kayıtlardan Presley’i seçti. Fakat sonuçtan memnun olmayan Sam Philips, Elvis’i yetiştirmeleri için profesyonel Gitarist Scotty Moore ve Kontrbasçı Bili Black ile anlaştı.
Üç aylık çalışmanın ardından pek bir şey değişmemişti. Yine Philips’in pes ettiği bir çalışma sırasında dinlenirken, Elvis birden gitarını aldı eline ve Country yıldızı Crudup’un “That’s All Right” şarkısını çalmaya başladı. Bir süre sonra Moore ve Black de ona eşlik etti. Presley beyaz bir country parçayı, siyahların “rhytm blues”i ile çalmaktaydı. Sam Philips inanamadı ve “Ne yapıyorsunuz bilmiyorum ama baştan alın kaydedelim” diyerek beğenisini dile getirdi. Buraya kadar şansıyla gelen kral, zirveye yeteneği ile tırmanacaktı. Kayıt beyazların radyolarından yayınlandıktan sonra kıyametler kopmaya başlamıştı. Gençler, daha önce duyulmamış bu sesin ve tarzın büyüsüne kapılırken; kilise ve ırkçılar ayağa kalktı. Alan Freed adlı diskjokey bu müzik tarzını programlarında tanıtmaya başlamıştı bile. Freed, o zamana kadar “Rhytm Blues” ile “Rockabilly” olarak bilinen iki tarzı birleştirerek, ortaya çıkan kendi tarzına, siyahi argosunda cinsel ilişki anlamına gelen “Rock’ın Roll” adını verdi.
Ve olmuştu, zenci gibi söyleyen bir beyaz vardı, artık müzik ırk ayrımını yenmişti. Bu tanım kiliseyi iyice çileden çıkardı. Rock’n Roll’a şeytanın müziği diyen Papazlar, Elvis Presley’i de es geçmemişti. Artık Elvis’in adı pazar vaazlarında Hz. İsa ve şeytandan daha çok geçiyordu. Oysa ailesi iyi bir Hristiyan’dı, kiliseye sıkça gider, dua ederlerdi. Hatta Elvis’in ilk söylediği şarkılar ilahilerdi. Ve İncil hayatına yön veren en önemli şeylerden biriydi. Ama bu özelliklerin hiçbiri kilisenin hedefi olmaktan alıkoyamamıştı Elvis’i. Karşısında duran tek yapı kilise ve ırkçılar değildi. FBI da en az kilise kadar kızgındı. FBI Başkanı Edger J. Hoover’ın “Bu Rock’n Roll başımıza komünizmden daha çok bela olacak” demesiyle bütün FBI ajanları Elvis ve Rock’n Roll şarkıcılarının peşine düşmeye başladı. İşin komik tarafı ise; müzik ve Elvis Presley, ilerleyen yıllarda komünist ülkelerde yasaklanacaktı.
BİR KRALIN YÜKSELİŞİ
Yıl 1955’e geldiğinde Amerika’nın en büyük plak şirketlerinden biri olan RCA ile bir kontrat imzaladı. RCA için ilk kaydı 10 Ocak 1956’da ilk liste başı olan “Heartbreak Hotel” şarkısıydı. Şarkı tam 7 hafta liste başı kaldı. 1956’da Stage Show programıyla, Amerika çağında bir televizyon başarısı elde eden Elvis, daha sonra Milton Berle Show’da “Hound Dog” şarkısı ile kızları kendine hayran bırakacak seksi dansını yaptı. Bu dansın ardından tepkiler çığ gibi büyüdü ve artık televizyonlarda Presley’in belden aşağısını görmek mümkün değildi. Konserleri polis gözetiminde yapılıyor, ahlaka aykırı dans ihtimaline karşı polis kamerasına alınıyordu. Aslında Elvis kızların odağı olmaktan çok da memnun değildi. Aşırı ilgi onda paranoya oluşturmuş, karate derslerine başlamıştı. Ünü, zenginliği talihsizlikleri kovmaya yetmemişti. Hayatının aşkı, kızının annesi Priscilla, Elvis’in karate dersleri başladıktan yalnızca birkaç ay sonra, karate hocası Mike Stone’a aşık olmuş ve Elvis’i terk etmişti.
Ne zorluklar alıkoydu yolundan, ne de çok sevdiği eşinin gidişi…1956 yılının Kasım ayında “Love Me Tender” isimli ilk filminde oynadı. Bu filmi 31 film daha takip etti ve son 2 filminde kendisini canlandırdı. Artık parçaları 11 hafta boyunca liste başı başlıyordu. “I Want You” , “I Need You”, “I Love You” bu şarkılardan sadece bir kaçıydı. Amerika’yı seviyordu. 1959 yılında askerliğini yaptı. Dünya’nın her yerinden teklif almasına rağmen Amerika ve Kanada dışında hiçbir yerde sahne almadı. Annesine düşkünlüğü hiç son bulmadı. Şarkılarını ilk annesine okudu. “My Happiness” ve “That’s When Your Heartches Begin” parçalarını annesine doğum günü hediyesi olarak yazmıştı. Annesinin ölümü onu derinden etkiledi. Daha sonra uyuşturucuya bağımlı hale getirecek olan doktor onaylı küçük sakinleştirici ilaçlarına da bu dönemde başladı.
PRESLEY’İN BİLİNMEYENLERİ
Balığı sevmezdi, belki de hiç yemedi. Fıstık ezmesi, muz, pastırma ve tereyağından yapılan sandviçleri obezitesinin yolunu açacaktı. Sert bir mizacı vardı, silahlara düşkündü, evinin televizyonunda atış talimi yapardı. Hayranları imza istediğinde, imzasını onların göğsüne atardı. Çok yakışıklıydı ama daha yakışıklı olabilmek için bir çok operasyon geçirdi. Aslında sarışındı, sıkı bir Roy Orbison hayranı olduğu için saçlarını, kaşlarını hatta kirpiklerini bile siyaha boyatırdı. Bu yüzden Glokom hastalığına yakalandı ve neredeyse kör olacaktı. Üzerinde taşıdığı takılar 11 kilogramdan fazlaydı. Dünya’da albümleri en çok sayıda satan sanatçı olarak adını tarihe altın harflerle kazıdı.
Parasına düşkün değildi, aksine parasını insanlar ve onların sağlığı için harcamayı severdi. Aşılar oldu, insanları teşvik etti. Amerikan Kanser Birliği’ne ismini kullanma hakkı verdi. 1964’te Franklin Roosevelt’in başkanlık yatını alıp, restore ettirerek St. Jude Çocuk Araştırma Hastanesi’ne bağışladı. 1968’de ise Rolls Royce’larından birini zihinsel engelli çocuklar yararına açık arttırmaya çıkardı. Bir çok kişiye gizli yardım yaptığı sadece duyuluyordu. Hayatı boyunca yardım işlerine kaç para harcadığı asla bilinmedi. Başkalarının sağlığına verdiği önemi kendi sağlığına vermiyordu. Obezite ve tansiyon hastasıydı. Bitmek bilmeyen ağrılarına sebep olan migreni vardı.
MİLYONLAR AĞLADI
Ölüme iki kere meydan okumuş, üçüncüde ise yenik düşmüştü. Henüz 42 yaşındaydı. Tüm dünyayı yasa boğacak tarih 16 Ağustos 1977’ydi. Doktorlar kalp yetmezliği dedi. Vakit geçirmeyi çok sevdiği Tenessee’deki malikanesinin banyosunda ölü bulunmuştu. Evinin önü milyonlarca hayranı ile doldu. Öldüğüne inanmayanlar, hala bir kasabada yaşadığını iddia edenler de bunlara dahildi. Elvis’e ve Rock’n Roll’a karşı çıkan herkes üzgündü, belki de pişman. Ölümünün ardından ABD Başkanı Jimmy Carter’in isteği üzerine resmi bir başsağlığı mesajı yayınlandı.
PAYLAŞMAKTAN HİÇ BIKMADI
Parasını paylaşmayı hep sevdi. Elvis Presley için kurulan “Elvis Presley Charitible Foundation” hayır kurumu ise Elvis ölmemiş gibi devam etti yoluna ve Elvis’in en çok sevdiği şeyi yaparak paylaştı. Burslar verdi, ihtiyaç sahiplerine destek oldu. Kurumun bugün de işleyen en önemli hayır etkinliği ise; fakir ailelere bir yıl süre ile durumlarını düzeltebilmek için ücretsiz daire tahsis ediliyor, düzenli iş bulmalarına yardımcı olunuyor olması. Bu süre zarfında çocukların tüm masrafları karşılanıyor ve aile danışmanlığı hizmeti verilerek çocukların daha sağlıklı bir ailede yetişmesi sağlanıyor. Ölümünün ardından ortaya çıkan en ilginç şey ise Elvis Presley’in dönemin başkanı Nixon’a hep karşısında durmuş olan FBI’a katılmak için mektup yazmış olması… Görüştükleri iddiası ve kimlik verilip verilmediği tartışmaları hala devam etmektedir.
* * * * * * * *
Kuşkusuz bu satırlar bir başarı öyküsünden çok daha fazlası…
10 yaşındaki bir çocuktan Rock’n Roll Krallığına giden zor bir yol…
Zenginliği de ünü de hiçbir şey götürmedi ondan.
Kraldı, kral oldu, kral öldü, kral kaldı.
Ölümünün ardından Graceland’da müziye çevrilen evi ABD’de hala Beyaz Saray’dan sonra ikinci ziyaret edilen yerdir. Ve hala milyonlarca hayranı her yıl Presley’i anmaya devam etmektedir.
* * * * * * * *
Bu dünyada müzik dinlemeden yaşayabilirsiniz ama bir kere dinledikten sonra Elvis Presley dinlemeden yaşayamazsınız.
Hayatın sizlere Presley gibi insanlar katması dileği ile…